Hülâsa insanî ilimler mümkündür, fakat onlar ancak bir gerçek ve değerler teorisine dayanmalıdırlar. Süje – obje ayrılmaz ikiliğine ait refleksiyorila uğraşan böyle bir bilgi ve değer teorisi kendi kompleksinin hareket noktasını t ns a n’ da bulur. Her kişi insanî bir sistemin başka unsurlarını kendinde aksettiren bir unsurdur. Şu halde insani bir sistemde her unsur bir kişidir. Bu sistemin her unsuruna, onun müfred varlıkları olmak bakımından birer fer d. ve farklarını hesaba katmadan unsurların bütünü Olarak alman her sisteme bir zümre veya cemiyet deriz. Fakat fertler arasındaki rabıtalar (rapport) tek taraflı veya iki taraflı olabilir. İki taraflı münasebetler de simetrik veya asimetrik olabilir (53). Müminle Tan- rı’nın münasebeti tek taraflı, sevgililerin münasebeti symetrik, kumandanla ordunun münasebeti asvmetrik’dir. Fakat bütün bir münasebetlerde kişiler arasında daima az çok farklı perspektivler vardır. Çünkü her fer d kendi potansiy elindeki imkânlardan, ancak başkalarının sınırlamadığını gerçekleştirir; bu suretle psiko-biyolojik unsurlardan her biri birbirinden farklı potansiyel ve gerçekleşme manzaraları olan fertler ve ferdi farklar kazanırlar. Bu komplekslere zümre perspektivinden, yani onlara ferdî olmıyan statistik mecmualar gözüyle baktığımız zaman macrosociologie, aynı komplekslere psiko-vital perspektivden, yani ferdî hususiyetleriyle baktığımız zaman micropsychologie veya diferansiyel psikoloji yapmış oluruz; yine onları farklarım hesaba katmadan, müşterek ve umumî psiko- biyolojik unsurlar gibi gördüğümüz zaman macropsycholögie, nihayet onları zümre perspektivinden, fakat hususiyet ve farklarına göre tetkik ettiğiriliz zaman microsociologie yapmış olurüfc. Meselâ içtimaî tabakalar, aileler, hattâ kişilikler arasındaki yapı, kanaat, değer farklarım tetkik ederken dördüncüsü, ruhî olayların mizaç, karakter ve ruhî yapı farklarım tetkik ettiğimiz zaman ikincisini, ferdî farkları silerek insanlardaki müşterek ruhî tezahürleri tetkik ederken üçüncüsünü, umumiyetle aile,, atölye, millet, ilâh., gibi zümre ve cemiyet yapılanımı birleşik vasıflarını tetkik ederken birincisini yapmış oluruz. Fakat bu ilmî perspektivlerden hiç birisi Ötekim lüzumsuz bırakmaz, ve ondan vaz geçemez. Nitekim hepsi birden sağlam olarak kurulabilmek için psiko sosyal ilminin felsefî temellerine dayamak zorundadır.
Sosyoloji bir tabiat ilmi olarak hayvan sosyolojisi, içtimaî morfoloji ve demografide kendisine daha aşağı varlıklardan temeller bulduğu gibi, psikoloji de aym suretle kendisine, sırf tabiat ilmi olması bakımından hayvan psikolojisi, psiko-fizyoloji ve karaktero- loji’den temeller bulur.
Bundan dolayıdır ki, bazı sosyologların dediği gibi insani mahiyete dayanak vazifesi gören bu olaylara ait bilgilere alt-yapı ve onun-üzerinde gelişen değerler ve müesseseler âlemine üst yapı demek,-ve yine bu sebepten dolayı alt ve üst yapılar arasmda karşılıklı tesir olduğunu söylemek doğru olur. Fakat bu yüzden cemiyetin bu iki yapısı arasında doğrudan doğruya bir sebeplik münasebeti olduğu neticesini çıkarmamak şartiyle!
Psiko sosyal tecrübeleri sosyoloji ve psikolojiden önce gelir, onları hazırlar. Bu tecrübeler çocukta veya erginde kişiliğin içtimaî ve ferdî cephelerini aynı ¿amanda kavramıya hizmet eder. Bir çocuk psiko-sosyal’inde idrâk veya hafıza bize başkalarım kendinde aksettiren birleşik vasıflarıyle olduğu kadar kendini başkalarından ayıran hususî vasıflariyle de görünür. Fakat psiko-sosyal bilginleri, her türlü araştırmadan önce saf tecrübeler yapabilecekleri gibi, peşinden hazırlanmış ve birikmiş sosyolojik ve psikolojik tecrübelerden de faydalanabilir. İzahlarında onlardan yardım görebilir. Bu ikincisinde psiko-sosyal’cmm durumu çok tehlikelidir. O, iki ilimden birinin hükmü altına girmeden “coexistence” testlerinden en emin neticelere ulaşmıya ve çocuktan ergine doğru kişiliğin gelişmesinde içtimaîleşme ve gruplaşmanın hisselerini görmiye mecbur dur. Fakat bunun aksi de mümkündür, o zaman psiko-sosyal’cı önceden kurulmuş ilimlerin hükmü altına girecek ve çok karışık tefsirlere, yanlış izahlara meydan verecektir.
Kişiliği psiko-sosyal’la tetkik ettikten sonradır ki, sosyoloji ve psikolojinin paylarını ayırmak, münasebetlerini ve karşılıklı tesirlerini göstermek kabil olur. Bütün bu araştırmalardan her biri kendi sınırları içinde rie kadar gelişirse gelişsin, otoriteler veya bazı talihli buluşlardan gözü kamaşarak kendi sınırları dışında istilâcı davalara kalkmamalı ferd ve cemiyetin tamamen ayrı sahaları olmadığını, ancak müşahhas bir bütünün iki manzarası olmak bakımından itibarî surette ayrıldığını daima hatırlamalıdır. Bundan dolayıdır ki, bu iki ilmin araştırmaları birbirini kontrol etmeli, ve nihayet prensiplerinde bağlandıklarını unutmamalıdır. Tetkikler ilerledikçe sosyolojinin psikolojiye, psikolojinin sosyolojiye meşru hizmetleri yardımcı branşlar sayesinde temin edilebilir.
Psikoloji ile sosyoloji arasındaki bu meşru mübadeleler Deş*- cartes’m matematikte kullandığı analitik geometri mihverlerine benzetilebilir. Orada nasıl tek başına izah sahasında gelişmeye elverişli olmıyan geometri ve cebirin birbirine tercümesi imkânı temin edilmiş ve bir iğrinin karşılığı olan denklemi bulmak, yahut bu denklemi karşılığı olan iğri ile ifade etmek sayesinde, o vakte kadar teori sahasında çok verimsiz olan bu iki ilmin realiteye tatbik imkânı son derecede genişletilmiş ise, burada da aynı suretle zümre hayatına ait olan bir münasebetin ferd diline, yahut ferde ait olan bir münasebetin zümre diline tercümesi sayesinde sosyoloji ve psikoloji arasında uzun zamandan beri devam eden boşuna münazaaya nihayet verilmiş, ve her iki ilmin birbirine karşılıklı ihtiyaçları meydana- çıkarılmış olacaktır. Meselâ çocukların morfo-psikolojisi üzerine yapılan tetkikler kolaylıkla çocuk sosyolojisi diline çevrilerek onlara karşılık olan -kanaat çevreleri ve çalışma verimleri tesbit edileceği gibi, aksi de olabilir.
Eğer her iki tetkik ayrı ayrı yapılmışsa böyle bir tercüme bu tetkikleri kontrola yarar. Bu -tarzda araştırmaların pedagoji, devlet idaresi, akıl hıfzıssıhhası, pratik ahlâk, ilâh., gibi teknik sahalarda büyük hizmeti olacaktır. Fakat böyle bir teşebbüsün tehlikeli tamimlerinden bilhassa kaçınmalıdır. Bu tarzda tamimler ferd-veya cemiyet emperyalizmini alevlendirmek suretiyle modern bir skolas- fikin köklerini hazırlamaktan başka hiç bir işe yaramazlar.
Hilmi Ziya,ÜLKEN