cak başkası şuuru ile ve onun neticesinde başladığını ampirik psikoloji araştırmalarında göstermişlerdi.
Bu tarzda araştırmalar arasında John Dewey’in bir çok eseriyle bilhassa Mead’ın talebeleri tarafından neşredilen The philosophy of the Act’ı ile Mind, Self and Society adlı eserlerini zikretmeliyiz. Bu kitaplar zamanımızdaki zengin laboratuar çalışmalarının hareket noktası olmuştur. Yakın zamanlarda cemiyetle ferdin karşılıklı münasebetlerini ayrılmaz bir bütün olarak tetkike çalışan ve içtimaî kontrolü fertler arası münasebetlerden çıkaran Ross ile, aynı metodu psikanaliz ve antropoloji arasındaki kuvvetli yaklaştırmalarda tatbik eden Horney’in adlarını burada hatırlamalıyız. Fakat her iki âlimde eksik cihet, onların henüz ferdî atomizm’den kurtulamamış olmaları idi.
İlk defa olarak Cooley insanı müşahhas bir bütün halinde ancak psiko-sosyal ilmi ile aydınlatmak mümkün olduğunu iddia etti. Ona göre fert ve cemiyet bu müşahhas bütüne göre karşılıklı birer prespektiv’den ibarettir. Bu tâbir daha sonraki psiko-sosyalciler tarafından benimsendi: Sosyoloji ve psikoloji böyle bir tetikte “Perspektiflerin karşılıklılığı” haline geldi. Schanck’ın “coexistence” testleri bu tarzda tetkikler için en verimli yolu açtı (44) : İdrâk, heyecan, temâyül gibi iptidaîlerinden başlıyarak en yüksek kanaat ve inançlara kadar bütün beşerî olayları münefrid ve toplu iki ayrı teste aynı zamanda tâbi kılmak, bu suretle Durkheim’ın ferdî tasavvur ve kolektif tasavvur diye kesin sınırlarla ayırdığı iki hâdisenin nasıl aynı köklerden doğan iki perspektif olduğunu göstermek mümkün oldu. O zaman sayısı yüzleri bulan bütün psiko-sosyalcılar idrâkten duyguya, kanaatlere, prejüjelere kadar bu metodu tatbik ettiler (45). Artık bu yeni metodla Freud’un içgüdülere kapalı kalmış olan Super-Ego ve İd hakkındaki psikanalitik ([7]) nazariyesini daha etraflı bir surette aydınlatma yoluna girildi (46).