İnsanî ilimler sahasında tatbik ettiğimiz bu ameliyeyi daha yukarıya çıkararak bilgi ve hakikat normuna (mantık ve matematik), ferdi bilgi prespektivine tatbik edebiliriz. O suretle ki, bilgi teorisi değerler-teorisinin hususî bir hali olduğu ve ona dayandığı gibi, onun analitik kontrolünden başka birşey olmayan bilgi sosyolojisi ve bilgi psikolojisi de bilgi teorisinin hususî hallerinden başka şeyler değillerdi.
İnsanı hayvandan ayıran mahiyet farkı psiko-sosyâl ilminin psiko-biyolojiden ayrılmasına sebep olan başlıca karakterleri vermektedir. İnsanı hayvana irca için yapılan en büyük teşebbüs’ Dar- win’e aittir. Bu dâhi zoologi âliminin “İnsan nesli” adlı eserinde verdiği deliller homo faber’le beri e maymunu-birbirine-çok yaklaştırmış olmasına rağmen insanın en mühim vasfı olan homo sapiens’i aynı metodla aydınlatmak asla kabil olamadı. Maymunun dişisi âdet görmez ve cinsî hayatı insandan farklıdır. Beyni insandan farklı vasıflar gösterir. İnsanın köklerini arayan bu yoldan onun iç hayatına, tedaili hafızasına ulaşmıya imkân olamadı. Darwin’den sonra bu yolda en mühim adım Pavlov’un şartlı refleks tecrübeleri ile atıldı. Fakat bu tecrübeler de hayvan ve insan arasındaki uçurumu dolduramadı. Hayvanın yâvrusu ilk günlerinden itibaren yapmıya başladığı bu tecrübeleri aslâ aşamadığı halde, çocuk bir yaşından itibaren onun üstünde çok zengin bir ruhî hayatın basamaklarını atlıyor, Kellog yeni doğmuş bir maymunla bir çocuk üzerinde bir yaşına kadar müşterek şartlı refleks ve öğrenme tecrübeleri yapmış ve altı aylıktan sonra çocuğun maymunu ölçüsüzce aştığını görmüştü (*). Arnold Gessell’in yaptığı araştırmalar yüksek mâymunlarda tecrübelerin tekrarı ile çocuğun öğrenme safhaları” arasında son derece büyük fark olduğunu gösterdi. H. de Jong’a göre şartlı refleksler yeni vaziyet karşısında mümkün intibaklar temin eden anlayışsız reaksiyonlardır. Fakat bütün bu itirazlar insanla hayvan arasında doldurulması mümkün olmıyacak derecede büyük olsa da, nihayet bir derece farkı olduğunu gösterir. Halbuki insanın ruhî hayatını şartlandıran a) İnanma, b) Şuurun geleceğe ve geçmişe doğru iki tarzda uzanması, c) Başkasının ve dünyanın varlığı hak
(*) L. – A. Kellog, Le singe et l’enfant kındaki bilgisi hayvanı çevresine esir eden şartlı refleksden onu kat’î surette ayırmaktadır. Bu farklar artık en yüksek miktarda da olsa bir derece farkı değil, fakat tabiatta nasıl olduğu bilinemiyen bir inkılâbın neticesinde doğduğunu kabul etmiye mecbur olduğumuz bir mahiyet, farkından, insanı çevresi üzerinde müessir, bilgili ve manalı, yani hür kılmak suretiyle hayvandan ayıran vasıflardan ibaretti?.
İnsanda herşeyi doğuşa bağlıyan biyolojik veraset fikri karşısında herşeyi terbiyeye bağlıyan içtimaî çevre fikrinin H. Taine’den beri ne kadar mübalâğalandırılmış olduğu malûmdur. Fakat her iki fikir de insanın mahiyetini aydınlatmadan bize aynı derecede uzak görünmektedir. Veraset fikri Aristo’nun sonsuz kuvve, yahut Leibniz’in “şuur dışı”.. şeklindeki müphem faraziyelerine kadar dayanmaktadır. Veraseti aydınlatmak için Lamarck ve yeni – Darwincilerin bütün araştırmaları orada daima çözülmez düğümler bırakmıştır. Buna karşı terbiyenin boş bir levha üzerinde işlediği hakkındaki bütün iddialarda aynı derecede neticesiz kalmıya mahkûmdur. Bizzat “içtimailik” kabiliyeti diye bazan içgüdülere, bazan ruha bağlanan bir kabiliyet kabul edilmedikçe içtimaî çevre nasıl anlaşılır? Fakat bu tarzda izahların da —aslında — yeter derecede başarılı olduğu asla görülmüyor. “Hayvan cemiyetleri” inden insanların içtimaî dediğimiz çevresine, bütün değerler ve bilgi âlemini, şuuru ve hürriyeti çiğnemeden, atlamak aslâ mümkün değildir. Bundan dolayı içtimaîliği psiko-biyolojik bir kabiliyet olarak tetkik eden hayvan sosyolojisi ile insanı bütün değerleri ve hürriyeti ile tetkik eden insan sosyolojisi arasında süreklilik değil, ancak tabiatın bir inkılâbına delâlet eden mühim bir mahiyet farkı vardır.