Bu, gerçekliğe ilişkin tikel bir yorumun uygunluğunu denetlemek için gerçekliğe bağımsız ve yorumdan ayrı bir tarzda erişebileceğimiz anlamına gelmez. Dünya hakkındaki bilgimiz daima dünya halandaki yorumlarımız tarafından dolayımlanmıştır. Ama bu bizi, tikel yorumların yeterliliğini değerlendirmede dünyanın hayati bir etkeni olmadığı şeklinde bir sonuca sevk etmez.Alexander Nehamas’ın ileri sürdüğü gibi, dünya bir metne benzeyebilir ve metnin tikel bir yorumunu tayin etmeksizin metinden söz etmenin bir anlamı olmayabilir. Nedir, bundan hareketle, Nehamas ve Nietzsche’nin yapmaya eğilimli olduklarının tersine, “metni”75 tamamen bir köşeye bırakmamalıyız. Metnin kendisi de mümkün yorumlar üzerine belli sınırlar koyar. Belli bir yorum içerisinde, yorumu desteklemek, geliştirmek, öbür yorumları reddetmenin gerekçelerini sağlamak vb. için sürekli olarak metne gönderme yapmak zorundayızdır. Nehamas’ın, her yeni yorumun yeni bir nesne (ya da metin) yarattığı yollu önerisi, hem edebiyat eleştirisinde hem de doğa ve toplum bilimlerinde “müşterek bir nesne nosyonu” nun oynadığı rolü ihmal eder., Tam da iki ya da daha fazla yorumun bağımsız olarak varolan aynı gerçekliğin (ya da metnin) yorumlan olma iddialarından ötürü kendi aralarında eleştirel bir ilişki olduğunu anlayabiliriz.
Nietzsche’nin perspektivizmi, bilginin, saflığı içinde bilgiye duyulan arzu tarafından değil, çok özgül bilişsel olmayan umutlar ve korkular tarafından güdümlenme biçimlerini ortaya çıkarır. Özgül bir bilgi biçiminin belli tür bir iradenin ürünü olduğunu göstermek, onun güvenilirlik nedenlerini tahrip etmek için yeterli olabilir. Sözün gelişi, eğer-varolan bilimsel bilgi dünyayı denetleme ve yönetme iradesi tarafından güdümleniyorsa, doğruluğun herhangi güçlü bir gerçekçi anlamında bilimin açıklamalarının doğru olduğunu varsaymak için bir nedenimiz yok demektir. En azından bu, pragmatizmdeki hakikat payıdır. Gelgelelim bu, daha güçlü epistemolojik güvenilirlik nedenlerine sahip olabilecek başka arzuların olmadığı anlamına gelmez. En azından ilk bakışta, şöhret ya da yükselme arzusuyla yazan bir eleştirmenin yorumu yerine, hakkında yazdığı eseri seven ve saygı duyan bir edebiyat eleştirmeninin yorumunu kabul etmek için daha iyi nedenlerimiz vardır. Nesnesini, bizatihi o nesneyi anlamak adına anlama iştiyakını içeren arzulann olmayabileceğini varsaymamız için bir neden yok; eğer böyle bir iştiyak varsa, o vakit Nietzschevari perspektivizmin, nesnellik ve hakikatin kimi oldukça tözsel gereklilikleriyle uyumlu olduğu söylenebilir.
Nietzsche, en azından kimi zamanlarda, hem özneler arasılığın hem de dışsallığın önemini yadsıma eğilimindeydi ve bu eğilim onun en karakteristik öğretilerini biçimlendirmekteydi. Bu meselelerde, Nietzsche, modernliğin soykütükçüsü olmaktan ziyade bir temsilcisiydi ve felsefesi de modern nihilizmin teşhisi olduğu kadar bir semptomuydu. Bu, özellikle kendine yeterli bireyin nihai hükümranlığı bakımından ortaya çıkıyordu. Bu iddia paradoksal görünebilir: Ne de olsa, Nietzsche, Freud’dan önce, bireyin daha derinlemesine araştırılması gereğini herkesten daha çok vurguladığı için haklı olarak övülmüştür. Nietzsche, bireyin, üzerinde toplumun kurulduğu parçalanamaz atom olmayıp narin ve tolgan bir inşa, değişken ve sürekli kayan bir güçler dengesi olduğunu bütün
çağdaşlarından çok daha iyi görmüştü. Modern dünya, birey ve daha geniş toplumsal gruplaşmalar arasındaki çeşitli oluşturucu bağlantıların dönüştürülmesinden hareketle yaktık bireyi yaratmış-, sa da, dönüşüm süreci de sürekli olarak kendi yaratımını imha etme eğilimindedir. Nietzsche’nin felsefesi bireyin zedelenebilirliğinin derin bir ifadesini sağlasa da, bireyin kendisini kuşatan tehditlere kendi yanıtlarını bulması gerektiği şeklindeki inancı Nietzsche’yi modernlikle uyuşum içinde bırakır.[2] Çağdaşlarından çok daha fazla bireyin zedelenebilirliğinin farkında olan Nietzsche, bir veri olarak değilse de bir görev olarak “bireysellik ilkesini” ortaya koymaya devam eder. Bu değerlendirme çok az güven uyandırır, arzuladığı keyiften eser olmadığı ise kesin. Buradaki tonlama isteriye yakındır. Nietzsche’nin açıklaması, bireyselliğin hem dışsallık tecrübesi tarafından yaratıldığı hemde yine aynı tecrübe, tarafından tehdit altında tutulduğu bir dünyada “bireyi ayakta tutmak için
neyin gerektiğini ortaya çıkarır: İnsanların ve dünyanın indirgenemez ötekiliği. Bireysellik ancak kendisini ortaya koyarak varolabilir ve kendisini ancak ötekiliğin bastırılması yoluyla ortaya koyabilir. Bireysellik, kendi varoluşu için zorunlu koşulları imha etmek gibi vahim ve umutsuz,görevi üstlenmeye itilir.”Hegalomani, çözülme ve delilik, yalnızca Nietzsche’nin Hayatı ve felsefesinin değil; ama aynı zamanda bunların örnek dışavurumlarını oluşturdukları toplumsal dünyanın hakikatidir.
[1] On the Genealogy of Morals, op. cit., I, paragraf 13.
[2]Alasdair Maclntyre, After Virtue* ikinci baskı. Notre Dame, University of Notre Dame University Press, 1984, bölüm 9, Nietzsche’nin bireyi çatışan güçlerden ibaret bir inşa olarak gördüğünü ihmal etmektedir. Ama Nietzsche’nin değerlerini bireyci olarak değerlendirmekte ve onu modernliğin örnek sözcüsü olarak görmekte haklıdır.